Arnavutköy
Arnavutköy, Kuruçeşme ile Bebek arasında yer alan bir semt olup, Roma döneminden itibaren yerleşim alanı olduğu bilinmektedir. Arnavutköy’ün Antik Çağ’daki adı yöredeki kireç ocaklarına atfen Estiai (Εστίαι) olup, Bizans döneminde Horasmota/Asomaton köyü (Χώρα των Ασωμάτων) veya imparator Konstantinos’un yaptırıp baş melek Mikail’e adadığı, Mikaill’in mozaik bir ikonasının da saklandığı Ayios Mihailaion Kilisesi’ne ev sahipliği yaptığı için Mihailion (Μιχαήλιον) olarak adlandırılmıştır. MS 3. yüzyılda Roma konsülü Promotos’un bölgeye inşa ettirdiği bir villa yüzünden “Promotos” sonrasında ise “Anaplous” olarak adlandırıldığı da iddia edilmiştir.
Arnavutköy haritası, Arnavutköy’e nasıl gidilir?
Arnavutköy Tarihi
1546 senesinde İstanbul’da olan Pierre Gylli’nin bahsetmediği Arnavutköy adı yazılı kayıtlarda ilk olarak 1568 tarihinde Bostancıbaşı’ya gönderilmiş bir fermanda geçmekte olup, Arnavutköy sırtlarındaki bağların padişah hasları arasında gösterildiği ve halkın bu bölgede balık avlanmasının engellenmesi “Bostancıbaşı’ya hüküm ki Arnavutköy bağları hassa-ı Hümayun için koru iken bazı kimseler anda şikar ettikleri işitilmiştir” sözleriyle emredilmekte olup, Türkçe adın bu dönemde benimsendiği anlaşılmaktadır. Ayrıca Karadeniz’den Marmara Denizi yönüne hızı saatte 12 deniz miline kadar ulaşabilen devamlı yüzey akıntısı -ki bunu Rum denizciler çektikleri sıkıntıdan dolayı Diavolorema (Διαβολόρεμα) “Şeytan akıntısı” olarak adlandırmışlardır- sebebiyle Arnavutköy’de denize doğru uzanan çıkıntıya
Akıntıburnu adı verilirken 19. yüzyıl ortalarından itibaren semt Rumca “Büyük Akıntı” anlamına gelen Mega Revma (Μέγα Ρεύμα) olarak da anılır olmuştur.
17. Yüzyılda Evliya Çelebi cami ve mescit bulunmayan Arnavutköy’de 1.000 kadar hanenin bulunduğunu bildirirken “Leb-i deryada bin kadar bahçeli mamur haneleri vardır ki cümle Rum ve Yahudi’ye mahsus olup cami, mescit, imaret yoktur. Bir küçük hamamı vardır. Dükkânları dar mahalde vaki olduğundan bağ ve bahçesi azdır. Ekmeği ve peksimeti beyazdır. Yahudileri sahib-i zevk ve ehl-i sazdır. Rum Hristiyanlarının ekseri kavmi Lazdır. Cemaati Müslimi gayet azdır” sözleriyle bölge halkının etnik yapısı ve yaşam tarzına açıklık
getirmektedir. 19. Yüzyılda Yunanlı yazar Skarlatos Bizantios (1798-1878) da bölge halkı için Lazon (Λαζών) kelimesini kullanarak Karadenizli Rumların Arnavutköy’deki varlığını onaylamıştır. Bu yüzden Byzantion’u Antik Çağ’da kuran Megara ve Argoslu kolonistlerin soyundan gelen Yunanlıların bölge halkının çekirdeğini oluşturduğunu bile söylemek zordur.
Arnavutköy Rumlarının önemli bir bölümü Yunanlı hatta Anadolulu bile olmayıp, Osmanlı fethi sonrasında kentin nüfusunu arttırmak için 1468 yılında Efirbölgesinden getirilip zamanla Rumlaşarak asimile olan Ortodoks Hristiyan Arnavutlardan oluşmaktaydı ki köyün adı bu yüzden Türkleşme döneminde Arnavutköy’e dönüşmüştür. Diğer Rumlar ise Gennadios İlioupoleos’a göre Doğu Trakya ile adlı Ege adalarından (Paros, Naxos, Skiathos, Andros, Tinos) ama özellikle Khios (Sakız) adası kökenliydi.
18. yüzyılın ortalarından itibaren tarihi yarımadanın kalabalığından ve salgın hastalıklardan kaçmak isteyen varlıklı Hristiyan, Yahudi ve Türk aileler yaz mevsimini bu bölgede geçiren yazlıkçılara dönüşmeye başlayınca Arnavutköy bir balıkçı köyünden bir sayfiye kasabası haline dönüşmeye başlamıştır. Tayyareci Suphi Sokak ile Tekke sokağının kesiştiği noktada bu dönemdeki Yahudi yerleşimin somut kanıtlarından olan Ezehayım Sinagoguna ait kalıntılar bulunmakta ayrıca o dönem için Arnavutköy’de küçük bir Musevi hastanesi olduğu da bilinmektedir. 1790’lar da III. Selim döneminde bir bostancıbaşı defterinde Kuruçeşme’den Akıntıburnu’na doğru binalar sayılırken Tarandabol tercümanı Yenaki zimminin yalısı, Eflâk Voyvodası Mihalâki Bey’in, Sakızlı Dimitri, Hanım Sultan’ın yalısı, altı göz kayıkhanesi, altı adet dükkânları, Arnavutköy iskelesi, Tabip Nikola zimminin yalısı, Todoraki zimminin yalısı, Andonaki’nin yalısı, Yorgaki’nin ve Kostantaki’nin yalısı şeklinde zengin Rumların evleri sıralanmaktaytadı.
Arnavutköy 1797, 1883, 1887 ve 1908’de iskele ve yüzlerce evin harap olduğu çok sayıda yangın felaketi geçirmiş olup, lodosun tüm yerleşimi tutuşturduğu 1797 yangınında Akıntı burnundaki Haşan Halife yalısı, Mektupçu İbrahim Efendi yalısı, Sadrâzam İzzet Paşa yalısı ile sadrazamın padişah için yaptırdığı Biniş köşkü gibi zarif yapıların tümü yanmıştır. 264 evin yanıp kül olduğu 1877 yangını ve sonrasında yaşananlar bir azınlık gazetesinde şöyle anlatılmıştır:
“Arnavutköy’de geçen Cumartesi akşamı saat 10 civarında başlayan yangın, rüzgârın etkisiyle kısa sürede çeşitli yönlere doğru hızla yayılmıştır. Yangın köy içinde, Büyük Ayazma Yolu’nda oturan Yanko isimli bir şahsın evindeki gaz lambasının devrilmesi ile başlamıştır. Dört yöne doğru yayılan yangın, Ayazma semtini, kilise yönünü, deniz yönünü ve Musevi semtini tutuşturmuştur. 5-6 saat kadar süren yangın sonunda Arnavutköy harabeye dönmüş, 450 kadar ev ile 250 dükkân yanmıştır. Padişah hazretleri yangın ile ilk saatlerden itibaren ilgilenmiş, sık sık yaverlerini göndererek gelişmeleri takip etmiştir. Çıkan korku verici söylentilere rağmen, sonuçta sadece bir kişinin yaralandığı ve onun da tedavi altına alındığı anlaşılmıştır. Her yangında olduğu gibi, yangın yerine yağma amacıyla gelen yirmi kadar çapulcu, zaptiyeler tarafından yakalanarak Beşiktaş karakoluna sevk edilmişlerdir…. Arnavutköy’de yanan evlerin çoğunun Rumlara ait olduğu ve 800 ailenin sokakta kaldığı öğrenildi. Musevilere ait 40 kadar ev ile bir okul ve sinagog da kül oldu. Padişahın emri ile yangın felaketzedeleri için 500 çadır ve 3000 okka ekmek gönderildi. Yangından zarar görenlere yardım için Musurus Paşa’nın başkanlığında bir yardım komitesi oluşturuldu. Midilli adası mutasarrafı Fahri Bey yangın felaketzedeleri için 4.000 lira gönderdi.”
1877 yangınından sonra Yahudilerin büyük kısmı evlerini terk edip Ortaköy, Yeniköy, Balat ve Kuzguncuk gibi semtlere yerleşirken yerlerine Türkler gelmiş böylece ancak 19. Yüzyıl sonlarında bölgede Müslüman bir topluluk oluşabilmiştir.
Gennadios Ilioupoleos’a göre semtteki en eski Rum okulunun kuruluşu 1752 yılına dek gelmekteyse de 1830 ve 1902 yılında yenileri inşa edilmiş ve mübadeleye dek kullanılmışlardır. Tarihi Arnavutköy Rum Okulunun binası günümüzde özel anaokulu olarak kullanılmaktadır. Arnavutköy Rumlarının özellikle Moldovya ve Romanya’nın Hristiyan yöneticileri ile sıkı bağları bulunmakta olup, bölgedeki kilise ve okulların finansı konusunda yardım almışlar, 1814 yılında Odessa’da kurulan Filika Eteria’nın üyeleri bu bölgede de Yunan bağımsızlığı konusunda yoğun propaganda yapmışlardır. II. Mahmud’un emriyle Mora isyanını destekleyen Rum patriği V. Grigorios 10 Nisan 1821’de Patrikhane kapısına asıldıktan sonra Arnavutköy Rumlarının dini lideri Theodorupolis Metropoliti Anthimos Efendi, Edirne metropoliti Dorotheos ve Tırnava metropoliti İoannitis de aynı suçtan sorumlu tutularak ölümle cezalandırılmışlardır. Ayrıca yine isyana maddi destek sağlayan İstanbullu Rum zenginlerin bölgedeki Rum ileri gelenlerinin mülklerine el koyarak Musevi ailelerine verilmiş veya satılmış, bölgedeki asayişin korunması için bir de karakol inşa ettirilmiştir.
Arnavutköy çileği
Arnavutköy’e 18. Yüzyıldan itibaren yerleşen Ermeniler ise monapatu (μονόπατου) adı verilen bir ayakkabı çeşidinin imalatıyla uğraşmaktaydılar. Bölgede Ermeni kilisesi bulunmadığı için ibadetini Kuruçeşme’de gerçekleştiren Ermeni cemaatine ait okul 1930’lu yıllarda öğrenci yokluğundan dolayı kapatılmıştır. 1726 yılında İstanbul’da doğup, 1774 yılında da Eflak Beyliği görevne getirilen Aleksandros İpsilantis, 1785 Osmanlı-Rus savaşında önce Rus yanlısı olarak suçlanıp sonradan affedilmiş, 1798’de İstanbul’a döndüğünde bölgede çilek tarımını başlatmış, böylece Arnavutköy çileği ünlenirken üzüm bağları yavaş yavaş yerini çilek tarlalarına bırakmış, 1960’lı yıllara dek bölgede çilek ziraati devam ettirilmiştir. Arnavutköy’de küçük, açık pembe renkli, kokulu ‘Osmanlı çileği’ ile koyu renkli ve biraz daha büyük ‘frenkçileği’ yetiştirilmekteydi ki bir süre sonra her ikisi de Arnavutköy çileği olarak anılmıştır. Bu dönem Rumlara ait çilek bahçelerinde çalıştırılmak üzere Giresun ve Rize’den Karadenizli Müslüman köylüler aileleriyle birlikte gelmiştir. Göçmenlerin birkaç kuşak sonra 6-7 Eylül olayları sırasında bölgeye kendilerinden 5 asır önce aynı bölgeden gelen Rumların evlerinin yağmasına katılmışlardır. 1950’lerin sonlarında önemli miktarda kırsal göç alan yerleşim 1990’lı yıllardan itibaren ise Güneydoğulu göçmenleri ağırlamıştır.
Şirketi Hayriyenin Birinci Dünya Savaşı öncesinde 1912 yılında yayınladığı “Boğaziçi” adlı dergide Arnavutköy’de 168 evde 493 Türk, 975 evde 5973 Rum, hane sayısı belirtilmeden 32 Yahudi, 87 evde 342 Ermeni ve hane sayısı belirtilmeden 642 Yabancının yaşadığı bildirilirken Arnavutköy semti şu sözlerle tanıtılmaktadır:
“Köprüden 4.7 mil(8.5km) uzaktadır. Şirket vapurları köprüden bu semte 22 dakikada ulaşırlar. Arnavutköy’ün üçte biri bayır üzerinde, ikisi dağ yamacındadır. Kısmen poyraz alır fakat gün doğusu rüzgârına tamamen açıktır. Bu cihetle birkaç defa hemen kâmilen denilecek derecede yanmıştır. Binaların kâgir ve muntazam olması ve sokakların tesviye görmüş olması da buna delalet eder… Arnavutköy hal ve manzara itibariyle bir küçük Beyoğlu vaziyetindedir. Bu köyün toplam yolcu sayısı 1550 civarındadır. Yazın buraya misafirliğe giden nüfusun miktarı ise 350 kadardır. Günlük vasati hasılatı 1.625 kuruşa varır”.
Aynı kaynakta Çorlulu Ali Paşa yalısının Amerikalılarca alınarak Amerikan Kız Mektebi’nin kurulduğu da bildirilmektedir.
R.E. Koçu ise 1946’da 2300-2500 evde 12.000 kişinin yaşadığını belirtip, Arnavutköy semtinin Beşiktaş Kaymakamlığına bağlı bir nahiye olduğunu kaydetmiştir. Bu dönemde Arnavutköy’e eğlence mekânlarının çokluğu yüzünden halk arasında “Küçük Beyoğlu” adı da takılmıştır. 1922’de 6 bin, 1950’de ise 3 bin kadar Rumun yaşadığı Arnavutköy 6-7 Eylül olayları, 1964 Kıbrıs krizi ve 1974 Kıbrıs harekâtı sırasında bölgeyi topluca terk ederek, Yunanistan’a gitmiştir.
Boğaziçi’nde yaşayan Rum Ortodokslar her yıl 6 Ocak günü kilise de gerçekleştirilen Teophania Yortusu töreninden sonra cemaat toplu şekilde sahile inerek Denize Haç atma töreni yapılır, yılın en soğuk zamanında Rum gençleri metropolitin denize attığı haçı yoğun akıntıya karşın sudan çıkarmak için birbiriyle mücadele ederdi. Haçı sudan çıkaran genç elini öptüğü metropolite teslim ettikten sonra çevredeki Rum dükkânlarını gezerek bahşiş toplardı. 1926 yılına dek aralıksız devam eden bu tören 1950 yılından sonra yeniden yapılmaya başlanmışsa da 6-7 Eylül sonrasında yeniden ara verilmiştir. Rum cemaatin azlığı sebebiyle günümüzde her yıl farklı bir semtte düzenlenen tören Arnavutköy sahilinde son olarak 2000 yılında gerçekleştirilmiştir.
Arnavutköy tarihi yapılar, gezilecek yerler
Arnavutköy’de deniz kenarında bulunan Taksiarhi Kilisesi 1894’de yıkılınca yerine
bugünkü yapı inşa edilmişse de 1980’li yıllarda yapılan kazıklı yol denizle bağlantısını kesmiştir. 6-7 Eylül olayları sırasında yağmalanan yapı içerisinde bulunan 400 yıllık “Mavromolos Meryemi” ikonası kırılarak sokağa atılmıştır. 1871 ‘de inşa edilen Profiti Ilias (Προφήτη Ηλία) kilisesi ise Büyük Ayazma adıyla bilinen zamanında Ermeni âlim Yeremya Çelebi Kömürcüyan’ın üzüm bağlarının arasındaki “ab-ı hayat” suyu olarak andığı bir ayazmaya sahip olup tam karşısındaki tepede Arnavutköy Rum Mezarlığı bulunmaktadır. Bunlar dışında 1832 yılında inşa edilen Tevfikiye Camisi de semtin diğer önemli tarihi yapısıdır. Osmanlı döneminde Galata Kadılığı’na bağlı iken, Cumhuriyet döneminde Beşiktaş ilçesinde kalan Arnavutköy semtinde II. Mahmud döneminde inaş edilen Tevfikiye Camii (1832), Sadrazam Safranbolulu Hacı Mehmed İzzet Paşa için set üstünde inşa edilen İzzetabad Kasrıveya Boyalı
Köşk (1791), Rum Ortodoks Taksiarhi kilisesi ile Ayazma görmeye değer tarihi yapılardır. Bölgede yer alan en önemli öğretim kurumu ise Amerikan Robert Koleji’dir. Kadıköy’de bir keresteci dükkânını kiralayarak, 3 ay içinde ilk Türk sivil uçağı Vecihi K-XIV imal eden ve ilk uçuşunu 16 Eylül 1930’da Kadıköy Fikirtepe’de gerçekleştiren Türk pilotu Vecihi Hürkuş (1896-1969) Arnavutköy doğumluydu.
KAYNAKÇA
Βυζάντιος, Σ., Η Κωνσταντινούπολις. Περιγραφή Τοπογραφική, Αρχαιολογική και Ιστορική. Atina, 1862 s. 115.
Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi 1-2. İstanbul, 1975 s. 314
Γεννάδιος Ηλιουπόλεως, Ιστορία του Μεγάλου Ρεύματος. İstanbul, 1949. s. 4, 9, 14
İnciciyan, P.Ğ (1956). XVIII. Asırda İstanbul. s. 115-116
Κιομουρτζιάν, Ι. Τ., Οδοιπορικό στην Πόλη του 1680, μτφρ. Σούλα Μπόζη. Atina, 1992 s. 98
Koçu, R. E., İstanbul Ansiklopedisi Cilt 2. Tan Matbaası, İstanbul, 1958. s. 1.039-1.040
Kömürciyan, E. Çelebi (1988). İstanbul Tarihi: 17. Asırda İstanbul, s. 41, 219, 259;
Παπαστράτης, Θ., Γειτονιές του Βοσπόρου. Atina, 2003. s. 16,71.
Türker, O., Mega Revma’dan Arnavutköy’e Bir Boğaziçi Hikâyesi. İstanbul, 1999. s. 23-26
Merhaba, şu kısmı hangi kaynakyan aldınız acaba?
“… Bu dönem Rumlara ait çilek bahçelerinde çalıştırılmak üzere Giresun ve Rize’den Karadenizli Müslüman köylüler aileleriyle birlikte gelmiştir. Göçmenlerin birkaç kuşak sonra 6-7 Eylül olayları sırasında bölgeye kendilerinden 5 asır önce aynı bölgeden gelen Rumların evlerinin yağmasına katılmışlardır. 1950’lerin sonlarında önemli miktarda kırsal göç alan yerleşim 1990’lı yıllardan itibaren ise Güneydoğulu göçmenleri ağırlamıştır… ”
Ülke sınırları içinde şehir değiştiren insanlara Türkçe’de göçmen denmiyor.
Göçmen kelimesi ve yağmalama olayları ile ilgili sorunlu ve tek taraflı bir yazı/bakış olarak okudum. Bu nedenle kaynağını soruyorum. Çeviri hatası da olabilir tabi =)
Cevabınız için şimdiden teşekkürler.